Perşembe, Nisan 24, 2014

Ermeni Soykırımı

Ermeni Kırımı[1] veya Ermeni Soykırımı[2] (Ermenice: Հայոց Ցեղասպանություն, Hayodz Dzeğaspanutün; Մեծ Եղեռն, Medz Yeğern, “Büyük Felaket”), Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı esnasındaki İttihat ve Terakki iktidarı döneminde Ermeni tebaasına karşı uyguladığı tehcir esnasında meydana gelen ölümler. Bazı kaynaklar, II. Abdülhamid döneminde Hamidiye Alayları'nın gerçekleştirdiğikatliamları da buna dahil etmektedir.[3]
Türkiye'de “Sözde Ermeni Soykırımı”[4] ve “Ermeni Soykırım İddiaları”[5] başlıklarıyla akademik ve tarihsel anlamda tartışmalar mevcuttur. Kimi tarihçiler tarafından bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermenilerin devlet yönetimi tarafından kasıtlı ve emirler dahilinde öldürüldüğü ve bu sebeple olayların ilk modern soykırımlardan biri ve bir etnik temizlik olduğu ileri sürmektedir.[6][7][8][9] Bazı tarihçiler ise olayları I. Dünya Savaşı'nda dağılmakta olan Osmanlı İmparatorluğu'nun cephe gerisini güvene almak için uyguladığı tehcir sonucunda milletler arasında gerçekleşen bir iç çatışma olarak değerlendirmekte ve devlet duruşunun bu yönde olmadığını iddia edilir.[10]
Ölen Ermenilerin toplam sayısı konusundaki yaygın kabul 1 - 1,5 milyon kişidir.[11][12][13][14] Türkiye'nin eski Millî Eğitim BakanlarındanYusuf Hikmet Bayur, 1928'de Yarbay Nihat tarafından Türkçeye çevirilip Genelkurmay Yayınlarınca yayımlanan La guerre Turque dans la guerre mondiale (Dünya Savaşı İçinde Türkiye Savaşı) adlı eserindeki “Savaşla İlgili Osmanlı Kayıplar” tablosu ve “Anadolu, bundan maada, Vilâyat-ı Şarkıye Müslümanlarından savaş işlemleri yüzünden, veya mülteci olarak 500.000'ini kaybetmiştir. 800.000Ermeni ve 200.000 Rum da katl ve tehcir yüzünden veya amele taburlarında ölmüştür...” kaydını ve Yarbay Nihat'ın “Bizim [Türkiye'nin] resmi kaynaklara göre de doğru saymak gerekir.” tespitini aktarır.[15]
Türk Tarih Kurumu Ermeni Araştırmaları Masası Başkanı Kemal Çiçek, Ermeni meselesinde Türkiye'nin resmî bir tezinin olmadığını söylemektedir.[16] Türkiye'de yaygın olan tezlerde, tehcir sırasında ve sonrasında birçok Ermeninin öldüğü kabul edilmekle birlikte, ölümlerin sebebinin sistemli bir devlet politikası olmadığı belirtilmektedir. Savaş koşulları, hastalıklar, iklim, bölgedeki çete ve aşiretlerin saldırıları ve Ermenilerin zorunlu göçünü kolaylaştıracak imkânların bulunmaması ve Ermenilerin isyan başlatarak birçok Müslüman Osmanlı tebaasını öldürdüğü de savunulmaktadır.[17] Bu durumun açıklığa kavuşabilmesi için Ermeni yetkililere her iki ülkenin de belgelerinin ortaya sunulması ve tarihçilerin birlikte çalışılması teklif edilmiştir.

Arka plan[değiştir | kaynağı değiştir]

Millet Sistemi ve Ermeniler[değiştir | kaynağı değiştir]

Soldan Sağa doğru; Türkler, Ermeniler ve Rumlar
İlgili Maddeler: Millet (Osmanlı İmparatorluğu)Osmanlı Ermenileri
Albert Malet'e göre, Osmanlı İmparatorluğu, bünyesinde bulunan gayri müslim halka dinî özellikleri doğrultusunda “millet” olarak kendi kendilerini yönetme hakkını “tam muhtariyetlik” olarak tanır; bir diğer deyişle, imparatorluktaki müslümanların dışındaki toplulukların büyük çoğunluğunu oluşturan Yahudiler, Ermeniler ve Rumlar kendi dinî yöneticilerinin idaresinde kalmışlardır, Türkler diğer imparatorluklarda olduğu gibi aynı dinden olanların mahallî teşkilatlarına kendi kendini yönetme hakkı tanıyarak yalnızca hepsini aynı devlet çatısı altında birleştirir[18].
İmparatorlukta Genel Nüfus Dağılımı
Doğu Anadolu'da Etnik Yapı

Erken Tarihsel Arka plan[değiştir | kaynağı değiştir]

Taner Akçam'a göre, Doğu Anadolu üzerindeki Ermeni talepleri 1870'lerden beri Osmanlı Devleti için siyasi bir sorun olmuştu.[19] Hınçak Partisi üyelerinin girişimleriyle gerçekleşen 20 Haziran 1890'daki Erzurum İsyanı ve 15 Temmuz'da İstanbul'daki Kumkapı Nümayişi ile ilk Ermeni-Türk çatışmaları başlamış oldu.[20] Bu ilk olaylarda iki taraftan toplam on kişi öldü. Bu olaylarda yer alan Ermenilerin Batı ülkelerinin baskısı üzerine hafif cezalar almaları veya hiç cezalandırılmamaları, ilerleyen dönemde daha fazla olayın çıkması yönünde etkili olmuştur.[21] 1891 yılında II. Abdülhamid olaylara karışan Ermeniler için bir af çıkarttı, ancak bu af daha sonraki olayları durdurmadı.[22] 1892-1893 yıllarında Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon'da olaylar yaşandı.[20] Hınçak ve Taşnaksutyun gibi Ermeni militan örgütleri 1894'ten itibaren bazı tedhiş eylemlerine giriştiler. 1895'te Ermenilerin ayaklanma teşebbüsü sertlikle bastırıldı.[19] 1894 yılında Sason İsyanıBâb-ı Âli Gösterisi ve Zeytun İsyanı gerçekleşti.[20][23] 1896 yılında Osmanlı Bankası Ermeniler tarafından basıldı ve işgal edildi. 1896 yılında Van İsyanı, 1903'te ise İkinci Sason İsyanı gerçekleşti.[23] 21 Temmuz 1905'te Ermeni suikastçiler II. Abdülhamid'e suikast düzenlediler, ancak başarılı olamadılar.[20] 1909'daki Adana Olayları'nda çok sayıda sivil Ermeni öldürüldü.[19]
I. Dünya Savaşı başlangıcında iktidardaki İttihat ve Terakki yönetimi, Doğu'daki Ermenilerin muhtemel bir Rus istilasından önce ayaklanarak Ruslara destek olacağı kaygısını taşıyordu. Bunun yanı sıra iktidara yakın bazı fikir adamları, Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin parçalanması halinde Anadolu'da bir Türk ulusal devleti kurulmasını, bunun için de ülkenin gayrımüslim unsurlardan arındırılmasını savunmaktaydı.[24]

Erzurum Kongresi, 1914[değiştir | kaynağı değiştir]

28 Temmuz - 14 Ağustos 1914 tarihleri arasında Erzurum'da Taşnakların liderliğinde bir kongre düzenlenmiş ve İttihat ve Terakki özel bir heyet göndermiştir.[25] Kongrenin amacı Ermenilerin olası savaş çıktığında takınacakları tavrın kararlaştırılmasıydı. Osmanlı devletinde hükümet olan İttihat ve Terakki önemli isimlerinden Naci Bey ve Bahattin Şakir'i bu kongreye yollar. İttihat ve Terakki, Ermenilerden bazı taleplerde bulunur. İsteklerin başında Ermenilerin savaş çıkması durumunda sadık kalacağına dair söz vermesidir. Ruslara karşı savaşacak Ermeni askerleri ikinci istektir. Son olarak, Rusya'daki Ermenilerin cephe gerisinde Osmalılara yardım etmesi isteniyordu. Ermenilerin yanıtı, Osmanlı Ermenilerinin Osmanlı Devletine sadık oldukları, ama İttihat ve Terakki hükümetiyle aynı görüşlerde olmayıp bağımsız hareket edecekleri yolundadır. Kafkaslardaki ayaklanma teklifine ise karışmayacaklarını, çünkü Rusya'daki Ermenilerin Rusya’ya sadık olduklarını ilettiler.[25]
Hovannisian'a göre Taşnaklar Osmanlı vatandaşları olarak vatan savunmasında üzerine düşeni yapma karar almıştır.[26] Askeri tarihçi Erikson'a göre, bu toplantı sonrasında İttihat ve Terakki partisi, Osmanlı Ermenilerinin güçlü ve detaylı planlarla Rusya ile bağlantıda oldukları ve amaçlarının Osmanlı İmparatorluğu'ndan bölgeyi ayırmak olduğu sonucuna vardı.[27] Ahmet Esat Uras'a göre Taşnaklar ayaklanma kararını gizlice almıştır ve Taşnakların bu ayaklanma kararı daha sonra Osmanlı Devletinin Tehcir Kanununa yol açacaktır.[28]

I. Dünya Savaşı[değiştir | kaynağı değiştir]

Dönemi Dahiliye Nazırı Mehmed Talat Bey
Adapazarı Ermeni Komitesi
Umumi fırının çevresindeki Ermeni mülteciler (Van, 1915)
I. Dünya Savaşı 28 Temmuz 1914 tarihinde Avrupa'da başlamış, Osmanlı Devleti diğer İttifak devletleri Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan ile birlikte, Avrupa ve diğer kıtalarda bulunan yirmi beş devletin bulunduğu İtilâf devletlerine karşı savaşacaktır.[kaynak belirtilmeli]Savaş Osmanlı donanmasının Rus gemi ve limanlarına saldırması 1 Kasım 1914 üzerine Rus ordusu Kafkasya Cephesi’nde sınırı geçerek Osmanlı topraklarına girmesiyle başlar.[kaynak belirtilmeli]
Bu dönemde özel birlikler kullanılmış ve bunlar bu iş için planlanmış gizli birimler (special organization) tarafından yapılanmıştır.[29] Osmanlı Devleti'nin gizli servisi olan ve organizasyonun İngiliz elçisi Canning Startfort (Civinis Efendi) önerileri ile kurulmuş düzensiz harb birimi.[30] 17 Kasım 1913 tarihinde Enver Paşa idaresinde ve örgütlenmeden ise Süleyman Askeri sorumluluğunda kurulmuştur.[31] Teşkilât-ı Mahsusa birliklerinin insan kaynakları Kürt aşiretleri, mahkûmlar ve Kafkas ve Rumeli göçmenleri olmuştur.[32][33]
Ağustos ayında Rusya'da birliklerin askerî eylemlere başlanmıştır. Rusya tarafından istila esnasında karışıklık çıkartmak için teşvik edilen ve denizden desteklenen Rum ve Ermeni unsurlardan oluşan bir takım çeteler hırsızlık ve öldürme gibi faaliyetlerde bulunmuştur.[34] Daha sonra Ermeni ve Rum komitacıları, İngiliz subayları ile bazı Amerikan memurlarından da yüz bulmuştur.[34] Ve bu unsurlar siyasi bir kimlik kazanmıştır. Kafkas sınırlarında, Ermeni köylerine, siyasi ve dini liderlere yönelik saldırılar ve katliamlar Eylül ayında başlanmıştır Erzurum'da Bahattin Şakir'in kurduğu çetelere Hasan İzzet Paşa'nın emriyle 9. Kolordu'ya bağlı birliklerden en güzide subay ve Erzurum'un en babayiğit gençler verilmiştir.[35][36] Almanya'nın Erzurum Konsolosunun raporuna göre, birlikleri Ermeni köylere baskın öldürme ve soygun yapmışlardır.[37]
Seferberlikle birlikte 20-45 yaş grubu Ermeniler askere alınmış ve ardından askerî taşımacılıkta kullanılmak üzere 15-20 ve 45-60 yaş grupları askere alınmıştır.[38][39]
Savaş çıktıktan sonra Ermeni gönüllülerinin bir kısmı milis (veya çete) gücü olarak dağlara çıkmış, bir kısmı da gönüllü olarak Rus Ordusu'naErmeni Gönüllü Tugayları kurularak katılmışlardır.[kaynak belirtilmeli] Ermeni milis ve gönüllülerinin neden olduğu Osmanlı asker ve sivil sayısı konusunda farklı görüşler vardır.[40]
Kafkasya'da Teşkilât-ı Mahsusa birlikleriyle birlikte görevde bulunan ve bunları caniler olarak tanımlayan Alman subay Louis Mosel bölgede görev yapan Jön Türk komitesinin işten el çektirilmesini istemiştir. Van civarında görevli Alman subay Friedrich-Werner von der Schulenburg[41] Büyükelçi Hans von Wangenheim komitenin bölgedeki bu tür eylemlerine son verilmeye çalışmıştır.[42][43]
Osmanlı Devleti 16 Aralık 1914 tarihli bir tebliği ile, Osmanlı Devleti Ermeni ıslahatı için 8 Şubat 1914'te imzalanmış Yeniköy Anlaşması'nın geçersiz olduğunu ilan etmiştir.[44]
10 Ocak 1915'de kazandığı Sarıkamış zaferinin ardından Rus ordusu, Doğu Anadolu üzerine yürümeye başladı.[45] Cephedeki yenilgiler, özellikle Sarıkamış Hezmeti'nden sonra Teşkilat-ı Mauhusa birliklerinin büyük bir kısmı kaçmış ve sadece Ermeni köyler değil Müslümanköylerde de talan ve yağma yapmıştır.[46]
Bu olaylara paralel olarak, 1915 Şubat ayından itibaren Osmanlı ordusundaki Ermeniler silahsızlandırıldı.
19 Nisan'dan itibaren Van İsyanı başladı. Ermenilerin isyanı sonrasında Mayıs ayı içinde Rus birlikleri kenti ele geçirdiler.[45] Bu dönemde Van çevresinde 250 bin kadar Ermeni toplandı.[45] Ağustos ayı içinde Osmanlı Devleti'nin Van'ı bir süreliğine ele geçirmesine rağmen, Rus ve Ermeni kuvvetleri şehri tekrar geri aldılar.[45] 18 Nisan'da Bitlis İsyanıyaşandı.[45]
Mehmet Perinçek tarafından Rus-Sovyet devlet arşivlerinde sürdürülen bir yıllık bir çalışma sonucu bir rapor, dünyada ilk kez Türkçe olarak Bolhovitinov 11 Aralık 1915 Tarihli Resmi Ermeni Raporu adıyla yayınlanmıştır. Rapor, tehcir öncesindeki Ermeni faaliyetlerini de kapsamaktadır.[47]

Kırım[değiştir | kaynağı değiştir]

24 Nisan tutuklamaları[değiştir | kaynağı değiştir]

İlgili Maddeler: 1915'te Ermeni aydınların sürgünü
24 Nisan'da Dahiliye Nazırı Mehmed Talat Bey, Ermeni Komite merkezlerinin kapatılması, elebaşılarının tutuklanması ve her türlü belgelerine el konulması ile ilgili 24 Nisan 1915 kararlarını aldı. 24 Nisan hadisesi, İtilaf ordularının Çanakkale'ye çıkarması beklendiği ve İstanbul'un düşman eline geçeceğini öngörülerek Osmanlı sarayı ve hükümetini Eskişehir'e taşıma hazırlıklarının yapıldığı günlerine denk geldi.
Tarihçi Yusuf Sarınay, Osmanlı belgelerinde “24 Nisan 1915 genelgesi üzerine İstanbul'da ilk etapta 235 Ermeni Komite mensubunun” tutuklanarak Çankırı ve Ayaş'a gönderildiğinin kaydedildiğini belirtmektedir.[48][49] Sarınay, Ağustos 1916'ya kadar İstanbul'da tutuklanan “Ermeni komite mensuplarının” sayısının 290 civarına ulaştığı sonucuna varmaktadır.[49] Diğer kaynaklarda ise bu rakamın 24 Nisan 1915 gününü takip eden birkaç hafta veya ay içinde 2.345'e ulaştığı belirtilmektedir.[50][51][52][53] Bunlar arasında siyasi militanların yanında milletvekilleri, tanınmış yazar ve şairler, sanatçılar, din adamları ve işadamları da vardı. Sürülenlerin çoğu sürgünde öldü veya öldürüldü.[kaynak belirtilmeli]
24 Nisan, günümüzde dünya Ermenileri tarafından Ermeni Soykırımını Anma Günü olarak anılmaktadır.

Tehcir Kararı[değiştir | kaynağı değiştir]

ABD resmi kayıtlarına göre tehcire tabi tutulan Ermeni tebaasının sayısı 486.000'dir. (3 Şubat 1916)
27 Mayıs 1915'te çıkarılan “Tehcir Kanunu” Kanun-ı Muvakkat (geçici yasa) ile yerel mülki ve askeri yöneticilere, uygun görecekleri kişileri geçici olarak başka yere naklettirme yetkisi verildi.[45] 30 Mayıs günü Meclis-i Vükelâ (Bakanlar Kurulu) kararıyla tehcir süresiz hale getirildi.
10 Haziran'da “Ermenilere Ait Mal, Mülk ve Arazilere Uygulanacak İdare Hakkında Yönetmelik” bir kararname ile nakledilen kişilerin mallarınına nasıl tasarruf edileceği açıklandı.[54] Ermenilerin boşalttığı yerler muhacirlere verilecek, buna karşılık Ermeniler'e mal ve mülklerine karşılık ödenecekti.[45]
Encyclopedia Britannica, İngiliz Yabancı İşler Dairesi Yetkilisi Arnold J. Toynbee'nin 1.000.000-1.200.000 Ermeni'nin tehcire tabi tutulduğunu ve bunlardan 600.000'inin hayatını kaybettiğini söylediğini aktarmaktadır.[3].
Türk Tarih Kurumu eski başkanı Yusuf Halaçoğlu'nun Osmanlı arşivlerine dayanan rakamlarında, 413.067[55] kişinin tehcire tabi tutulduğu.
Tehcire tabi tutulanlar ABD resmî kaynaklarına göre 486.000 [56], Catholic Encyclopedia'ya göre 600.000[57], Salahi Sonyel'e göre 700.000[58] olarak geçmektedir.
Bu dönemde Yakın Doğu Amerikan Yardım Heyeti (İngilizce: American Committee for Relief in the Near East-ACRNE) tehcire tabi olanlara yardımda bulunmuştur. Yakın Doğu Amerikan Yardım Heyeti ismini 1918'den sonra almış olan Ermenilere ve Süryanilere Amerikan Yardım Heyeti adı altında başlayan ve kısaca Yakın Doğu Yardımı (Near East Relief) olarak bilinen ve I. Dünya Savaşı sırasında kurulan bir yardım organizasyonudur.
İstanbul, İzmir, Kütahya, Balıkesir gibi güvenlik sorunu olmayan bölgelerde uygulanmamıştır.[59][60][61] Karar ve yönetmeliklerde güvenilir, sanatkâr ve ticaret erbabı olan ve kadın, kimsesiz çocuk ve yaşlılar tehcire tutulmamışlardır.[62] Uygulanması emredilen Ereğli’de Müslümanlar karşı çıkmış ve bütük oranda yerlerinde kalmışlardır. Not düşülmelidir: Ereğli'den techir edilenler bulunmakta ve bunlar “ayrılıkçı” olarak adlandırılmışlardır. Techir kanunun bir başka ilginç yönü ise Müslüman evlerinin aranmasını içermemesidir. Anadolunun birçok kentinde Müslüman komşularının sakladıkları Ermeniler de tehcire tabi tutulmamıştır.[63]
Anadoluda kendi kaynaklarıyla techir yerlerinden ayrılanlar serbestçe yer değiştirmiş ve bunlar arasında Anadolu’dan İstanbula gelen yaklaşık 15.000 Ermeni de İstanbul Ermenilerinin evlerinde kalmışlardır. Arşavir Şiraciyan İstanbulda saklananların büyük çoğunluğunu genç erkekler oluşturduğunu, komiteci olduklarını ve silahlarının bulunduğunu yazmışdır.[64]
Mardin ve Diyarbakır bölgesindeki Süryaniler ile Hakkâri'deki Nasturiler'in bir kısmı kararına aykırı bir şekilde tehcire tabi tutulmuştur. Diyarbakır'da Ermeniler ve diğer Hıristiyan ahaliden yaklaşık 2.000 kişi öldürüldüğünde Osmanlı hükümeti, Ermeniler için uygulanan inzibat tedbirlerinin (Akçam'ın kitabında öldürme eylemleri[65]) diğer hıristiyanlar için uygulanmaması gerektiği hatırlatan telegraf çekmiştir.[66]
Bunu izleyen aylarda Anadolu'nun Ermeni nüfusunun büyük bir kısmı kafileler şeklinde yola çıkarılarak Suriye Çölü'ndeki Deyrizor'da kurulan toplama kamplarına sevkedildi. Kafilelere katılanların önemli bir bölümü yolda öldü veya öldürüldü. 4 Ağustos'ta yayımlanan bir hükümet emriyle Katolik ve Protestan Ermenilerin sevki durduruldu ise de bu emrin bir etkisi olmadı.
Türk Tarih Kurumu eski başkanı Yusuf Halaçoğlu'nun Osmanlı Arşivlerine dayanan rakamlarında, bölgedeki çetelerin saldırısı, hastalık vb. durumlarla toplam 56.610 Ermeninin öldüğü aktarılmaktadır.[67]
Ermenilerin tehcir haritası

Mahkemeler[değiştir | kaynağı değiştir]

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra 18 Ocak 1919 tarihinde Britanya Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe Malta Adası'na götürülmüş ve bu olaylarda katliam yapmakla suçlanan 120 kişinin yargılandığı bir mahkeme yapılmıştır. 29 Temmuz 1921'de İngiliz Kraliyet Başsavcısı sanıkların hepsine beraat kararı vermiştir. Ayrıca bu mahkemede ABD tarafından da ellerinde bu konunun soykırım olduğunu gösterir hiçbir belge olmadığı bildirilmiştir (ABD o dönemde bölgede konuyla ilgili gözlemciler bulundurmaktadır).[68]

Arşiv kaynakları[değiştir | kaynağı değiştir]

Tehcir Emri Osmanlı Arşivi'nden
ABD Büyükelçisi Henry Morgenthau Sr. tarafından ABD Dışişleri Bakanlığı'na gönderilen 16 Temmuz 1915 tarihli telegraf. Katliamlardan “Irk imha harekâtı” (“campaign of race extermination.”) olarak bahsetmiştir.
ABD resmi devlet kayıtlarına göre tehcire tabi tutulan Ermeni Tebaalarının Sayısı 486.000'dir.(3 Şubat 1916)
Osmanlı kaynakları
Teşkilât-ı Mahsusa'nın kayıtlarının imha edilmiş ve İttihat ve Terakki Cemiyeti kayıtlarının kaybedilmiş olması, bunların işe bulaşmış olduklarını kanıtlamayı güçleştirmektedir.[69]
Teşkilât-ı Mahsusa ve İttihat ve Terakki arşivlerinin Ekim-Kasım 1918'de, yani Osmanlı Devleti'nin savaşta yenildiği ve Talât Paşa hükûmetinin düştüğü günlerde, yakılarak imha edildiği aktarılmaktadır.[70]
Şevket Süreyya Aydemir, Talât Paşa'nın 7 Kasım 1918'de yurt dışına kaçmadan önce Arnavutköy'de bulunan bir dostunun yalısına bavullar dolusu evrak götürdüğünü ve bu evrakların yalının alt katındaki ocakta yakıldığı nakledildiği aktarmıştır.[71]
Teşkilât-ı Mahsusa şefi Hüsamettin Ertürk'e göre, 14 Ekim 1918'de kurulan Ahmet İzzet Paşa hükûmeti, Teşkilât-ı Mahsusa Müdürlüğü'ne çalışmaların derhal durdurulması ve arşivlerin yokedilmesi emrini vermiştir.[72]
Mithat Şükrü (Bleda) ve Ziya Gökalp'a göre, önemli evraklar Dr. Nazım Bey tarafından alınıp götürülmüştür.[73]
Ankara İstiklal Mahkemesinde İzmir Suikastı sanıklarından Kör Ali İhsan Bey elindeki (kırım ile ilgili) bütün belgeleri yaktığını söylemiştir.[74]
Ermeni kaynakları
Belgelerin bazısının (örneğin: Andonyan Belgeleri) düzmece olduğu ortaya çıkarılmıştır. Bundan dolayı hükûmetin parmağı olduğunu kanıtlama iddiasındaki yayınların birçoğu savaş zamanındaki propagandanın damgasını taşımaktadır.[75]
Alman kaynakları
Savaş zamanının Alman kaynakları hakkında aynı şey (propaganda olduğu) söylenemez.[75]

Türklerin tepkileri[değiştir | kaynağı değiştir]

Enver Paşa'nın amcası Halil Paşa (Kut) anılarında şöyle yazmıştır:[76]
Vatanımın en korkunç ve acı günlerinde vatanımı düşmana esir olarak tarihten silmeye kalktıkları için son ferdine kadar yok etmeye çalıştığım Er­meni Milleti, bugün Türk milletinin âlicenaplığına sığındığı için huzura ve rahata kavuşturmak istediğim Ermeni milleti. Eğer siz Türk vatanına sâdık kalırsanız elimden gelen her iyi şeyi yapacağım. Eğer yine bir takım şuursuz komitacılara takılarak Türk'e ve Türk vatanına ihanete kalkarsanız bütün memleketinizi saran ordularıma emir vererek dünya üstünde nefes alacak tek Ermeni bırakmayacağım, aklınızı başınıza alın.
Ahmet Refik 1919'da yayımlanan İki Komite İki Kıtal adlı eserinde İttihatçıların Ermenileri imha etmek ve bu surette Vilâyât-ı Sitte meselesini ortadan kaldırmak istediğini aktarmıştır.[77]
Bursa milletvekli Hasan Fehmi Bey (Kolay), TBMM'nin 17 Teşrinievvel 1336 (17 Ekim 1920) tarihli gizli oturumunda şöyle konuşmuştur:[78]
Tehcir meselesi, biliyorsunuz ki dünyayı velveleye veren ve hepimizi katil telâkki ettiren bir vaka idi. Bu yapılmazdan evvel âlem-i nasraniyetin bunu hazmetmeyeceği ve bunun için bütün gayz ve kinini bize tevcih edeceklerini biliyorduk. Neden katillik ünvanını nefsimize izafe ettik? Neden o kadar azim, müşkül bir dava içine girdik? Sırf canımızdan daha aziz ve daha mukaddes bildiğimiz vatanımızın istikbalini taht-ı emniyete almak için yapılmış şeylerdir.
Vahakn N. Dardian'ın aktardığına göre, Mustafa Kemal (Atatürk), yabancı basına karşı kitle halinde acımasızca evlerinden göçürülen ve kırıma uğratılan milyonlarca Hıristiyan yurttaşımızın hayatlarının hesabını vermek zorunda olduğunu söylemiştir.[79] Fakat Türkiye'de zuhura gelmiş şayan-ı arzu olmayan bazı ahval olarak bahsettiği olaylarda Ermenilerin başına ne geldiyse kendi politiakları yüzünden geldiğini söyleyerek Müslümanların sorumlu tutulmayacağını belirtti.[80]
Mustafa Kemal Atatürk, bu Ermeni sorununun kapitalist devletler tarafından kendi yararlarına göre çözümlenmek istediğini şu sözleri ile belirtti;
« Ermeni sorunu denilen ve Ermeni milletinin gerçek olmayan isteklerinden çok, dünya kapitalistlerinin ekonomik yararlarına göre çözülmek istenilen sorun, Kars antlaşması ile, en doğru şekilde çözüme ulaştırılmış oldu. Yüzyıllardan beri dostluk içinde yaşayan iki çalışkan halkın iyi ilişkileri memnuniyetle yeniden kuruldu. »
(M.Kemal Atatürk)

Ermeni nüfusu ve kayıpları[değiştir | kaynağı değiştir]

I. Dünya Savaşı öncesi Osmanlı Devleti sınırları içinde Ermenilerin dağılımı değişik kaynaklari listelenmekte: Osmanlı 1914 nüfus sayımı istatistiklerine göre imparatorluk topraklarında yaşayan Ermeni sayısı SuriyeHalep ve Beyrut vilayetleri dahil ve Rus idaresinde bulunan KarsArdahan ve Artvin hariç 1.295.000'dir. Suriye ve Beyrut vilayetlerindeki toplam 7.500 Ermeni ile, Halep vilayetindeki 49.000 Ermeninin 10,000 kadarı bu toplamdan çıkarılmalıdır.[81]
Ermeni Kilisesinin vergi kayıtlarına dayalı 1912-1913 istatistiğine göre bu sayı 1.914.000'dir.[82]
Encyclopedia Britannica'ya göre sayı 1.750.000'dir (Britannica)
Cumhuriyet döneminin ilk nüfus sayımı olan 1927 nüfus sayımında Türkiye'nin Ermeni nüfusu 100.000 civarında gösterilmiştir[84]. 1922 tarihli İngiliz kaynaklarina gore 817.873 Ermeni ülke toprakları dışına göç ettirildiği için o dönem Türkiye nüfusu içerisinde sayılmamıştır.[85]
1922 de gizli olarak arşivlenen ve 5 Mayıs 1961 gizliliği kaldırılan Ermenilerin 1921 yılında ki Dağılımı.

Ermeni Kırımı ve soykırım kavramı[değiştir | kaynağı değiştir]

Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesinin tanımlamasına göre: öldürmese bile bir millete veya ırka yöneltilen saldırılarsoykırım sayılır ve katliam olsa bile bir millete veya ırka yöneltilmediği takdirde soykırım sayılmaz. Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi (9 Aralık 1948) 260 A-III BM Kararıdır. Jenosit (soykırım) kavramı Polonyalı hukukçu Raphael Lemkin tarafından ortaya atılmıştır. Raphael Lemkin, kavramı Yunanca “genos” (soy, kavim) ve Latince “cidus” (öldüren) kelimelerini bir araya getirerek oluşturmuştur. Ermeni Soykırımı tezi ve 11 Ağustos 1933'de Irak'ın kuzeyinde Duhok ve Musul illerinde yaşanan Süryanilere yönelik katliamı (Simele Katliamı) inceleyerek 'Crime of Barbarity' (Barbarlık suçları) adlı yazısını hazırlayan Lemkin, aynı yılda İspanya'nın başkenti Madrid'de toplanan Milletler Cemiyeti'nin Hukuk Konseyinde “Bir kişiyi öldüreni yargılamak mümkünken, bir milyon insanı ölüme göndereni yargılamak niçin mümkün olmuyor” sorusunu ortaya atarak uluslararası bir soykırım sözleşmesi çabası içine girdi. Soykırım sözcüğünü 1944 yılında Axis Rule in Occupied Europe (İşgal Altındaki Avrupa'da ittifak Güçlerinin İktidarı) adlı kitabında ilk olarak kullanan Raphael Lemkin. Lemkin, Ermeni meselesini 20. yüzyıla ait tipik bir soykırım örneği olarak tanımlıyordu.[86]
Zamanın İçişleri Bakanı Mehmed Talat Bey 1915 yılı içinde Andonyan belgeleri diye bilinen ünlü “Talat Paşa telgraflarının” kopyalarını barındıran kitapla soykırımını planladığı öne sürülmüştür. Andonyan Belgelerinde Ermeni tehciri sırasında Ermenilerin imha edilmesini emreden 50 telgraf ve 2 mektup mevcut. Andonyan Belgeleri düzmece olduğu ortaya çıkarılmıştır. Bundan dolayı hükümetin parmağı olduğunu kanıtlama iddiasındaki yayınların birçoğu savaş zamanındaki propagandanın damgasını taşımaktadır.[87]
Teşkilât-ı Mahsusa nın sadece cephe ve cephe gerisi Ermeni güçlerin tasviyesinin (Ermeni İsyanlarına karşı enformasyon toplama ve değerlendirme, toplanan enformasyonun operasyonel şekilde kullanılması ve örtülü faaliyette bulunma) yaninda “Tehcir” edilen Ermeni sivil halka karşı planları olduğu ve bu planların “soykırım” tanımına girdiği ileri sürülmektedir.
İttihat ve Terakki sözcülerinden Hüseyin Cahit (Yalçın)'a göre yurdun Ermenilerden arındırılması “müthiş ve memleket için zaruri olduğu sarahatle anlaşılan” bir karardır.[88] 2 Ağustos 1914'te seferberlik günün gecesi, Kuşçubaşı Eşref'in “Anadolu'dan gayri Türk unsurların tasfiye” planı doğrultusunda İttihat ve Terakki Cemiyeti Merkez-i Umumi'de alınan karar ile Doğu Anadolu'da Teşkilat-ı Mahsusa birlikleri oluşturulmuştur.[89][90][91] Celâl Bayar'ın Teşkilat-ı Mahsusa şefi Eşref Kuşçubaşı'ya atfen belirttiğine göre Mayıs-Ağustos 1914'te Harbiye Nezaretinde yapılan toplantıların başlıca konusu stratejik noktalarda kümelenmiş ve dış tesirlere bağlı gayrı Türk yığınlarının tasfiyesi idi.”[92]
Teşkilat-ı Mahsusa hakkında araştırma yapan yazar Philipp Stoddard'a göre, Teşkilat-ı Mahsusa, Ermenilerin sınır dışı edilmesinde herhangi bir rol oynamamıştır.[93] Soykırım inkar tezini başlatan kişi olarak tanınan Guenter Lewy Stoddard'la 2001 senesinde görüştüğünü ve Stoddard'ın hala aynı sonucu savunduğunu bildiriyor.[94] Lewy, soykırım tezinin savunucularından olan Vahakn Dadrian'ın, orijinal kaynakların imkân vermeyeceği varsayımlarda bulunduğunu bildiriyor.[95]
Soykırımı tanımında insan kayıplarının hangi “amaç”la gerçekleştirildiğini içermektedir. 1915 olaylarının ardındaki hükümet politikasını kanıtlayacak belgelerin ortaya çıkarılması, soykırım tartışmalarının ana eksenini oluşturmuştur. Ayrıca Osmanlı arşivlerinde yer alan kayıtlara göre, 1906-1922 yılları arasında Anadolu’da ve Kafkaslar’da, 517.955 Müslüman Osmanlı vatandaşının öldüğü aktarılmıştır.[96]
Taner Akçamİnsan Hakları ve Ermeni Sorunu: İttihat ve Terakki'den Kurtuluş Savaşı'nda adlı eserinde Jenosit'in Türkçe karşılığı olarak kullanılan Soykırım kavramını tercih etmediğini açıklamaktadır. Bunun nedeni olarak Kırım kavramının sıradan bir katliamdan farklı olarak Ermenilere yapılanları tanımlamak için Anadolu'da yaygın olduğunu ve Soykırım kelimesinin Nazilerin Yahudilere yönelik ırkçılığa dayalı bir jenosit türünü çağrıştırması ve konuyla uğraşan tüm araştırmacıların Ermeni Kırımı'nın arkasındaki ana nedeninde ırkçılığın yatmadığı noktada hemfikir olduklarını göstermektedir. Ayrıca Kırım kavramını tercih etmesinin psikolojik boyutunun olduğunu da itiraf etmektedir.[97]
Yakın yıllarda Ermeni Soykırım hakkındaki eserlerden biri de Ermeni asıllı Amerikalı tarihçi Vahakn Dadrian'ın The History of the Armenian Genocide (1995) adlı eseridir. Ermeni soykırımının resmi Osmanlı makamları tarafından değil, İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne bağlı gizli bir örgüt olan Teşkilat-ı Mahsusa eliyle yürütüldüğü de iddia edilir.[98]
Ayrıca Toynbee, 1967'de yayımlanan Acquaintances adlı eserinde “1915'te Türkiye'de işlenmiş olan soykırım üstüne çalışmalarım bana ilk günahın gerçekliğini gösterdi” diye yazmış,[99] Vahakn Dadrian'a yazdığı 6 Aralık 1973 tarihli mektubunda “Ermeni Soykırımı büyük bir suçtur” demiştir.[100]

Soykırım olarak tanımlayan ülke ve kuruluşlar[değiştir | kaynağı değiştir]

Soykırım tezini kabul eden devletler koyu renkte görülmektedir.
Ermeni Soykırımı son yıllarda bazı uluslararası kuruluşlar ve pek çok devletlerin parlamentoları tarafından resmen tanınmıştır.
Günümüzde İsviçre'de Ermeni Soykırımını reddetmek suçtur. Benzer bir yasa taslağı da Fransız parlamentonun her iki kanadında kabul edilmiş; ancak Fransa Anayasa Konseyi “anayasaya aykırılık” gerekçesiyle yasayı iptal ettiği için yürürlüğe girmemiştir.[101] Bunun dışında 20 kadar ülke, parlamentolarında, Ermeniler'in soykırıma uğradığı tezlerini tanıyan yasaları kabul etmişlerdir. Amerika Birleşik Devletleri federal devlet olarak böyle bir yasayı kabul etmemiştir. Ancak eyalet (İngilizcestate) bazında, 50 eyaletten 36'sında kabul görmüş ve toplam 40 eyaletinde parlamento, senato ve vali tarafından soykırım olarak tanınmıştır.[102]
İlk Ermeni Kırımı Anıtı 24 Nisan 1968 tarihinde Lübnan'ın Beyrut şehrinde dikilmiştir. Bundan sonra Ermenistan, ABD, Mısır, Fransa, Brezilya, Bulgaristan ve İtalya gibi ülkelerde de bu tip anıtlar dikilmiştir.[103]

Türkiye'deki yaklaşımlar[değiştir | kaynağı değiştir]

Yusuf Hikmet Bayur, 12 Temmuz 1921 tarihli Vakit gezetesinden alıntı yaparak birçok yerde çoktan beri teraküm etmiş olan adavetlerin bu vesile ile infilak ederek katiyen arzu etmediği suistimallere sebep olduğu, birçok memurun haddinden ziyade zulüm ve şiddet gösterdiği ve birçok yerde bigayrihat birtakım masumeler da kurban olduğunu aktarmaktadır.[104] Ayrıca, tehcir sırasında Ermenilere karşı herhangi bir saldırıda bulunanların tevkif edilerek, Divan-ı Harp Mahkemesine sevk edilmesi ve en ağır şekilde cezalandırılmaları da karara bağlanmıştır.[kaynak belirtilmeli]Yusuf Halaçoğlu, tehcire tabi tutulan Ermeniler'in sayıları Halep'ten gelenlerle birlikte 438.758 kişi olduğu, Açlık, tifo ve dizanteri gibi hastalıklar, iklim koşulları, Arap aşiretleri ve eşkıyaların saldırıları sonucu ancak 382.148 kişi iskân sahasına varabildiğini ileri sürmektedir.[105]
Bunların yanında Türkiye'nin tezine göre Ermeniler I. Dünya Savaşı sırasında büyük bir isyan başlatmış ve birçok yerde katliamlar yapmışlardır. Buna dair Ermeniler'e (Bir Ermeni'nin Fransız Horizon Gazetesi'nde yayınlanan mektubu) ve Ruslar'a (Rusya'nın Paris Büyükelçisi Sazanov'a ait bir yazı) ait önemli vesikalar mevcuttur.[106]
Ağustos 2009'da bir Ermenistanlı Haber Ajansı'nın yayınladığı Atatürk'ün ABD'li Amiral Bristol'e 7 Mart 1920'de gönderdiği telgrafta, “Kendi çıkarlarının peşinde koşanlar Anadolu'da 20 bin Ermeninin öldürüldüğü yalanını uydurdu.” diyerek, bu olayın bir katliam olmadığını ve Ermenilerin saldırmasına yerel halkın gösterdiği direnişin doğal sonucu olduğunu belirterek bunun dünya kamuoyuna bildirilmesini istemiştir.[107][108][109]
Milas doğumlu olup 1910'de ABD'ye göç eden Yahudi Albert Amateau yeminli noter beyanında “Soykırım'ın tamamen yalan ve bir iftira kampanyası eseri olduğu” nu beyan etmektedir.[110]
Türkiye Cumhuriyeti, 1906-1922 yılları arasında Anadolu’da ve Kafkaslar’da, 517.955 Türk'ün Ermeniler tarafından öldürüldüğünü savunmaktadır.[96]
Türkiye'de öğretim üyeleri ve gazetecilerden oluşan bir grup 2008'de Ermenilerden Özür Diliyorum adıyla, imza kampanyası başlattılar.[111][112] Prof. Ahmet İnsel, Prof. Baskın Oran, Dr. Cengiz Aktar ve gazeteci-yazar Ali Bayramoğlu, kampanyanın öncülüğünü yaptılar. Ermenilerin başına gelenlerin yıllardır konuşulmamış olunmasından dolayı kişisel olarak özür dilenmektedir.[113][114] Kampanya yayınlandığı ilk 24 saat içinde 5000 kişi tarafından imzalandı.[115] Bu kampanyaya karşı olanlar ise yeni kampanyalar başlattılar.[116]

Galeri[değiştir | kaynağı değiştir]

Popüler kültüre etkileri[değiştir | kaynağı değiştir]

Romanlar
Ermeni soykırımı tezlerine dayanak oluşturan önemli birincil kaynaklar, ABD Büyükelçisi Henry Morgenthau'nun Büyükelçi Morgenthau'nun Öyküsü (1919), Alman din adamıJohannes Lepsius'un Bericht über die Lage des armenischen Volkes in der Türkei (Ermeni Halkının Türkiye'deki Durumunu Anlatan Rapor - 1916) adlı eserleri ile, İngiliz Hükümeti'nin tarihçi James Bryce ve Arnold Toynbee'ye hazırlattığı bir belge derlemesi olan Mavi Kitap 'tır.
  • Franz WerfelMusa Dağ'da Kırk Gün (1936) adlı Samandağı Ermenilerinin direnişini anlatan romanı yazmıştır.
  • Douglas Scott, The Disinherited (Mirassız bırakılanlar), Century, 1990.
  • Louis Carzou, La Huitième Colline (Sekizinci Tepe), Liana Levi, 2006.
Belgeseller
  • The Armenians: A Story of Survival (2001)
  • Sarı Gelin - Ermeni sorununun içyüzü (Videotek, 2004)
  • The Armenian Genocide (PBS, 2006)
  • Screamers (2006)
Filmler
  • The Forty Days of Musa Dagh (ABD, 1982)
  • Ararat (Kanada, 2002)
Müzik

Hiç yorum yok: